Eklemek istediğim bir diğer şey ise bu yazıdaki fotoğrafların wushu antrenörü Deniz Yılmaz tarafından çekilmiş olduğudur. Kendisi benim kameramla fotoğfrafları çekmiş, kendisine sormadan ve ismini paylaşmadan burada yayınladığım için trip atmıştır. O dönem bu tip şeylerin önemini pek kavramamış olan ben ise 10 yıl sonra bu hatamı telafi etmenin haklı gururunu taşıyorum.
Madem ki upload yapabiliyorum bu sefer, önceden sözünü verdiğim yazı yazma hadisesine girişmeliyim. belki yine internet bağlantımda aksilikler çıkar ve uzun bir süre daha yenileyemem blogu, o yüzden elimden geldiğince anlatmaya başlıyorum;
ŞANGHAY
Şangay uzakdoğunun fahişesidir lafını hiç duymuş muydunuz? Belki de şu an yaşadığım bu coğrafyayı en kısa özetleyebilecek kelime öbeği budur.Gençlerinin ısrarla bana karşı kapitalizmin yararların savunduğu bu memleketin işlek caddelerinin üzeri bile onlarca "pembe ışıklı evler"le doludur ve diğer normal dükkanlarla komşu olan bu yerler, içlerinde kendilerini satan Şangay'da herhangi bir yerde göremeyeceğin kadar güzel ve masum yüzlü, camekana eşya gibi dizilmiş genç kızlarıyla çekik gözlü olmayana el sallayarak kanıtlar bunu. Şanghay'da tarihi boyunca "uzun adam"a el sallamıştır. .
Şimdi ise Çin'in batıya açılan kapısı olduğu için dejenerasyonun ve asimilasyonun kalbi halindedir. Bu konuya ileride çokça değineceğim ve bizzat bu konuyla ilgili bir kısa dokümanter film projesine hazırlık yapıyorum. Şu an için son olarak şunu diyelim; Şanghay, beş bin yıllık tarihi olan bir milletin en gelecek zamanıdır. Yunnan'ın çeltik tarlaları her ne değilse Şanghay odur.
tapınakta cep telefonuyla konuşan rahip...
Şanghay'da yaşam herhangi bir metropoldeki yaşamdan pek farklı değil. Bir yanda yükselen gökdelenler, diğer yanda varoşlar; bir yanda alacağı bir yuan için iç burkan bir performans sergileyen yetmişlik nineler, öte yanda xin tian di’de yabancı erkek arkadaş arayan kodaman eşleri. İç içe tezatlar ve etrafınızda yeni bir kovan inşa ediyormuşçasına arı gibi çalışan bir devlet. Her yanda yeni başlayan gökdelen inşaatları, vinçler, yollarda ardı kesilmeden akan trafik ve metroda içine dahil olduğunuzda yürümenize bile gerek kalmadan seyahat edebileceğiniz insan selinin birleşerek oluşturduğu bir yumak.
Bunlar benim Şanghay'a bakınca gördüklerim tabii. Sevenleri için Türkiye'de bulunamayacak çeşitlilikte markalar, dünyaca ünlü franchise’lar, elit mekanlar mevcut. Cazip gelebilecek kısmı ise tahmin ettiğiniz üzere bunlara ulaşmanın İstanbul'a veya başka bir türk şehrine kıyasla daha kolay olması.
Biraz da detay gidelim; Şangay, okyanusa kıyısı olan, neredeyse hiçbir hatrı sayılır yükseltinin olmadığı ve örümcek ağı gibi su kanalları-derelerle sarılmış bir coğrafya. Haliyle havadaki nem oranı epey fazla ve bu yazların aşırı sıcak, kışların ise çok çok soğuk geçmesine neden oluyor. Esen rüzgar ne kadar sıkı giyinmiş olursanız olun bir şekilde bedene nüfuz edip üşütüyor. Çok sevgili devletin bilmem kaç yılında ilan ettiği üzere, Sarı Nehir'in güneyi tropikal bölge olarak geçtiği için apartmanlarda kalorifer ve benzeri ısıtma sistemleri yasak. Bunun yerine her ama her mekanda -çok çok izbe bir yer değilse şayet- klima ve diğer kişisel elektrikli ısıtıcıları kullanıyorlar. Apartman dairelerinin neredeyse hepsinin yalıtım problemleri olduğunu da eklersek Şanghay'da üşümeden bir kış geçirmenin bir takım harcamalar yapmadan mümkün olmadığını belirtmiş oluyoruz.
Şanghay'ın havasının ve
Yeme-İçme
Eveet ... genelde en merak edilen konu bu oluyor. Arkadaşlar öncelikle şunu belirtmeliyim ben geldiğimden beri bir sürü tuhaf şey yiyen insan gördüm, bunlar arasında domuz bacağı, burnu, yumurtadan çıkmamış civciv, bilumum iç organ, dış organ, tavuk ayağı, çeşitli çirkin görünen deniz canlıları vesair var. ANCAK ; bir kaç sefer şüphelenmiş olsam da daha Şangay'da böcek yiyen insan ya da böcek satılan lokanta görmedim.(14/4/2018 gördüm ve yedim. Dediğim gibi böcek yemek o kadar popüler bir şey değil burada. Özellikle yeni nesil tercih etmiyor. Kırsalda ve güney Çin'de daha yaygın böyle şeyler. Ayrıca Çinliler yedikleri birçok acaip şeyi tadı çok güzel diye yemiyorlar. Geleneksel Çin Tıbbı kaynaklı bir sürü batıl inançları var. Qi inancı vs.) İlla ki vardır tabi ama en azından kafanızda önceden oluşmuş; yumulup kendilerinden geçerek, şehvetle börtü böcek yiyen çinli imajını silin. Bu adamlar genelde dışarda la mian denilen çorbamsı bir suyun içinde, hamurdan siz siparişinizi verdikten sonra ustanın gözünüzün önünde çekip büküp hale yola koyduğu bir çeşit eriştemsi makarna ve bunun varyasyonlarını yiyorlar. Bunun dışında türlü türlü şiş, hamur işleri (jiao zi, bao zi vb.) sebze yemekleri, et yemekleri (tabii ki pilav her öğünde var neredeyse) benim en çok gördüklerim.
Dışarıda etrafa kulak kabarttıkça yemek yenilen yerlerde daha çok olmak üzere insanların sıklıkla “bunun tadı güzel, bunun tadı kötü” dediklerini duyuyorsunuz. Başlarda bana tuhaf gelmişti. Yani kendi milletimi baz alarak düşündüm; ben sana gelip iskenderin tadı güzel, kuru fasulyenin tadı güzel, adana kebabın tadı güzel diye saysam bana ne gibi bir tepki verirsin? Hah güzel düşündün AMA kazın ayağı Çin’de öyle değil be güzel kardeşim. Bu adamların memleketinde 56 etnik grubun var olduğunu, abartı bir coğrafyada yaşamaya devam ettiklerini ve her bölgenin kendi, her kesimin kendi atasından-ninesinden kalma x kadar tarifi olduğunu düşünürsek Çin’deki yemek çeşitliliği hakkında fikir edinmiş oluruz. Bu da bize 40 yaşlarında bir çinlinin bir ötekini bunun tadı güzel, bunun tadı kötü diye yönlendirmesinin neden gayet normal bir durum olduğunu açıklar.
Muhafazakar kesim için pek uymayacak ama bence eğer ki Çin’e geldiyseniz Çin yemeklerini denemelisiniz. Birçoğunu beğenmeyeceksiniz tabii. Baştan uyarımı yapayım ama size sürekli onları tüketin diyen yok, ne de olsa bu hayatta bir kere tecrübe edilebilecek bir şey. Bu arada muhafazakar kesim demişken Şangay'da müslüman lokantaları mevcut ve kendilerini tabelalarındaki cami resmi ile yüz metreden belli ediyorlar.
Bir diğer seçenek ise tabii böyle bir imkan varsa kendi yemeğini pişirmek. Bunun için öncelikle alışverişi en uygun yoldan nasıl yaparız sorusu akla geliyor. Sebze ve meyve için Şangay'da mutlaka pazarlar tercih edilmeli. Bu bahsettiğim pazarlar Türkiye’deki gibi haftanın belirli bir günü sokaklara kurulan pazarlar gibi değil. Kapalı ve sabit pazarlar mevcut. Buralardan sebze ve meyve alışverişinizi gönül rahatlığıyla yapabilirsiniz çünkü ucuzlar. Marketten satın alınacak aynı ürünler 3 katı pahalıya gelebiliyor benden söylemesi. Et ürünleri için süper marketlere eliniz mahkum çünkü çok az sayıda kasap var ve iş yapmıyorlar. Şangay'da birçok süper market var ve wal-mart
Çin'de neleri özlersiniz sorusuna verilecek birçok cevap var ama genel olarak; sucuk, pastırma, peynir (her ne kadar ithal ürünler içerisinde bulabiliyor olsanız da bizim peynirimizi tutmuyor), zeytin, yoğurt, kuru fasulye, bulgur (kuru fasulyenin ayazda kalmış halini bulabildim ama bulgur cidden yok), kokoreç, midye dolma(son ikisi benim listemde baş sıradalar), türk kahvesi, tombul şişe efes, ekmek (tabii ki bu da var ama yüzde 80 i tatlı geri kalanı da bizim ekmekleri tutmaz), simit, çay, martı, boğaz, anne-baba, eş-dost, eski sevgili. (14/4/2018 Kokoreç ve midye dolma dışında her şey var artık Çin'de. Ayrıca ithal peynirler olarak adlandırdığım yabancı peynirlerin büyük bir çoğunluğu Türk peynirlerinden güzeller. Öğrenci bütçesi ile günlük tüketemezseniz bile nefsinizi köreltirsiniz. Müthiş lezzetli avrupa ekmekleri satan yerler de var. Şanghay bir metropol ve bütçeniz uygunsa yeme içme gibi konularda Türkiye'ye kıyasla çok fazla imkan var. Yukarıdaki paragrafı görmezden gelebilirsiniz.)
Yarışmamıza İzmir’den katılan arkadaşların yükselen seslerini duyuyorum. ve.. evet... boyoz.
Yoruldum ama daha anlatmak istediklerimin çok az bir kısmını aktarmışım, bunu fark ettim yazıyı baştan sona bir kere okuyunca. Yani daha anlatılacak çok şey var ve umarım bağlantı problemlerim bir son bulursa buradan paylaşmaya devam edeceğim. Herkese iyi geceler (bkz: saat farkı) Esen kalın efenim..